Futbol garip bir oyun. Şu ortamda belki de onlarca kez futbolun içine siyaseti, dolayısı ile politikayı koyan kişi ve kurumlara bulunan nefretimizi belirtsek dahi, birgün bir futbolcu polise saldırdığında onu siyasi "ikon" haline getirebiliyorsak, illaki ironi oluşturma çabamızdan değil "ikiyüzlülüğümüzden" kaynaklanır.
Livorno, Demirspor maçında "Endüstriyel spora ve dolayısı ile Endüstriyel futbol'a" karşı durumumuzdan dolayı saf tutup, maç sonrası medya kuruşları ve sponsorlar bize yüz vermedi demek bu ikiyüzlülüğümüzü perçinlemez, ama iç kaygılarımızı harekete geçirir.
Zvonomir Boban'ın Kızılyıldız-Dinamo Zagreb maçında kavga ettiği polis, Zagrep taraftarı ve tipik bir Yugoslav komünisti olmasına rağmen bugün polisin değil de Zvonomir Boban'ı konuşuyorsak bir sebebi olmalı.
Aynı Boban'ın Yogoslavya dağıldığında apar topar Milano kulübü Milan'a kaçması bir yana, uçan tekme yiyen polisin iki yıl boyunca Hırvatistan'da hapis hayatı yaşaması da bizim maskemizi düşürmez. Çünkü biz alışkınızdır bu duruma.
Sevmez isek kanalı değiştiririz.
Aynı polisin hapisten çıkınca Boban'a "Benim suçum yoktu" minvalinde yolladığı mektuptan haberimiz yoktur. Çünkü Boban'ın bu olaydan dolayı Yugoslav mahkemelerine açtığı ve kazandığı tazminat davası parasından olma lokantası ile ilgileniriz.
Yetmezmiş gibi, yine aynı sayfalarda "Komünizm'in işlevsel olarak doğu bloğu ülkeleri futboluna mükemmele yakın hizmeti bulunmuş" der, ordu'nun bu ülkelerde futbolu kana buladığından şikayetçi oluruz.
Lucarelli gol atıp klasikleşen hareketini yaptığında öyle seviniriz ki Boban'ı unutmuşuzdur çoktan. Ama oligark ülkenin bir başka oligark takımına gittiğinde unuturuz onu. Yine aynı çağda Mussolini'nin takımına gittiğinde onu "sıradan" futbolcu olarak görürüz. Ama gösteri dünyasının adamı içine kapanmayıp Livorno'ya dönünce Kral döndü! nidalarını bürünürüz.
Aynı Livorno'nun Militar servis sermayesinden çıktığını görmez, Liverpool'un hükümet yanlısı kömür fabrikaları sendikasından çıktığını bilmez, Bilbao kulübünü'nün ulusçu milis paraları ile dönmeye başladığını hissetmeyiz.
Kral Alfonso, Franco, Mussolini, Pekhart, Marx deriz.
Ama "ikiyüzlülüğümüz" bize dem vurmaz;
Çünkü beğenmez isek bu sayfayı kapatırız.
8 yorum:
ya, ne kadar güzel bir yazı olmuş bu. yorum yapmak istedim ve yapamadım resmen, tebrikler.
lucarelli mevzusunda demagojik bir yaklaşım söz konusu.
lucarelli profesyonel futbolcudur, unutmamak gerek. adanaya geldiğinde ne demişti: "solcu kulüp yoktur, solcu taraftar vardır." o livorno taraftarı ki lucarelliyi ve arkadaşlarını anlamsız biçimde ıslıklayarak, yuhalayarak küstürmüştür. napacaktı yani, livornoda yapamadık deyip st pauliye mi gidecekti. livornonun göğüs reklamı bilmemne bankası deyip livornoda da mı oynamasaydı? çok ucuz argümanlar bunlar.
boban hususuna katılıyorum sadece. milliyetçilik korkaklığı içerir. "hırvatlar yugoslavyada ezilen taraf olmuştur" diye kıçından uydurup boşnak bir polise saldırarak kahramanlık payesi almasının akabinde ülkeden kaçmasına ek olarak şu örneği vereyim: ülke ve millet sevgilerini yere göğe sığdıramayan sırp milislerin büyük bölümü göğüs göğüse çarpışmalardan kaçma eğilimi göstermiştir o malum savaşta. düşman askerlerin az olduğu, savunması zayıf yerlere saldırmışlar, savunmasız sivillere karşı erkekliklerini ve yüce milli duygularını kanıtlamışlardır. boban bunların hırvat versiyonu. tek farkı eline kan bulaşmamış olması.
ezilen ulus milliyetçiliği filan diyeceğim bilbao için de. hoş, o kavramlaştırma da soğuk savaş döneminde anlamlıydı. şimdilerde pro-emperyalist uçlara kaydı. yine de bilbaonun tavrı, duruşu anlamlıdır, önemsenmelidir. ciddi bir kültürü vardır. öyle 3-5 kelimelik cümlelerle yargıya varılamayacak çaptadır.
aceto böyle abuk çıkışlar yapardı, sizden daha iyisini beklerdim doğrusu.
Sevgili Stalker öncelikle Bilbao konusundaki gerek benim gerekse Enes'in fikirleri bu blogda mevcuttur.Belki okursun bir ara. Yani o tek cümlelik çıkarımlar o yazıları çıkarırken kendi düşündüklerimizin bir özetidir esasında.
Lucarelli mevzusuna gelince; Ben Lucarelliye inananlardan değilim. Ama güvenirim bir yana. Lucarelli Shaktar'a giderken taraftara küfrederek gitmiş, Parma'dan gelirken küfrederek gelmiştir. Bu konuda onun samimiyet eksikliğini seziyorum. Ama "kesinlikle" yadırgamıyorum.
Eleştirilerinizde haklılık payı olduğunu kesinlikle yadırgamam. Çok sevinirim hatta.
Ancak bu "duruş" kelimesinin futbolla ne alakasını kestiremeyenlerdenim. Ben sizin bloğunuzu okurum, sıkı bir beşiktaşlı olduğunuzu da biliyorum. Beşiktaşlı olduğum halde size bir sorum var. Sizce Beşiktaş adına misyonlaşmış, yaftalanmış "duruş, halkın takımı" imajının Beşiktaşı tanımlıyor mu? Betimliyor mu?
sondan başlayayım.. beşiktaşa "duruş" sıfatı ekleyenler gafildir. ben bunu blogda bir postta uzun uzun yazmıştım, "duruşunuz batsın"dı sanırım başlığı. bu tip değerleri genellemeye gerek duyanlar bunlardan nemalanmaya çalışanlar, bjk söz konusu ise.
bilbao özelinde ise spesifik bir gelenek var. daha keskin sıfatlarla tanımlanabiliyor sonuçta. çok belirgin özellikleri filan var. bilbaoyu böyle anmanın zararı nedir? bunda ikiyüzlülük nerededir? mevzu eta ise, ona da gireriz. ben çok çiğ milliyetçi-popülist bulurum, terörist eylemlerini tasvip etmem ama bir halkın bağrından çımıştır nihayetinde. arkasında -o zamanlar tabii- büyük halk desteği vardır. frankist diktatörlük şartlarında işkenceyi-ölümü göze alarak örgütlenmiştir vs..
livorno, liverpool, bilbao hususlarında kimlerin kurdğu, kulübe kimlerin hakim oldukları önemli olmakla birlikte tali şeyler. bunların tabanı, onları benimseyen insanların ortak özelikleri esas önemli olan. tribüne bakıp kulüp tutmanın, ona sempati duymanın ikiyüzü nerede anlamıyorum. her insan bil(ebil)ir mi liverpoolun tarhini? bilirse vaz mı geçer sevmekten? ne bileyim, sinan engin a. çakıcı mevzularından dolayı bjkyi bırakabilir mi? kongreyi çakıcının kol kuvvetiyle kazanan sebayı öğrendiğinde bi insan, sebaya saygı duymaktan, onu sevmekten vazgeçer mi?
ikiyüzlülük için başka yerlere bakmak gerekiyor. bunlar o kadar ufak şeyler ki..endüstriyel futbolun bütününe şöyle bi bakmak kafi. tekrar edeyim, aceto gibi çarkları yürüten adamların manipülatif yazılar yazması doğaldır. vahim olan, çıakrsız düşünen yazan insanların bunların kyruğuna takılması. yahu sokaktaki adamın şunlardan haberi bile yok. futbol izleyicisinin %95i filan bu. %5 e (o kadar bile yok belki de) çakıp ikiyüzlülük muhabbetleri yapılmasını bu yüzden kaldıramıyorum. fazlasıyla popülist geliyor bana.
insanız ya, fazlası değil. Barcelona'ya sempati duyarız kulübün tarihinden ve misyonundan ötürü, Basklara saygı duyarız mesela. Ama ülkemizde kulüp tutarken bunların pek bir önemi kalmadığını görürüz. Güç kimdeyse taraftar onda mantığına döner bu iş. Kısaca "Biz bize benzeriz" diye geyik bir şekilde kapatayım yorumu. Yazı için teşekkürler.
Adem.
ikiyüzlülüğümüzü ne güzel de vurmuşsun yüzümüze:-) boban ve meşhur kızılyıldız-dinamo zagrep hikayesini de içine alan en güzel yazırlardan birini okudum.
Sevgili Stalker, yazdıklarının içerisinde tek bir hata/yanlış olduğunu söyleyemem. Ancak ortada şöyle birşey var;
Bu yazı ordu-siyaset-takım üçgeninde yazılmış bir yazı. Taraftar psikolojisi ya da tutumu beni ne bağlar ne de bu konuda bir yazı yazabilirim.
Sanırım bu yanlış anlaşılmayı tetikleyen en öenmli husus liverpool örneği oldu.
Bak ben şunu demedim; "Zonguldak'da kömür işçisi ve liman olmasına rağmen gidip Liverpool'u tutan insan"
Liverpool'u kuran sendikanın Hindistan'da bir sürü insanın ölümüne sebep olan emperyalist işler peşinde koştuğunu kimse yadırgamaz belki. Bilbao kurucusunun 8.000 İspanyol'un öldürülmesine sebep olan ve iç savaş çıkmasına neden olan biri olduğunu, Livorno ve Torino 1930'dan sonra ayakta kalmasını sağlayan yegane şeyin Mussolini'nin takımı olduğu gerçeğinden bahsettim.
Zaten bu yazıdaki içerikle ben de çelişiyorum. Yukarıdaki ikiyüzlülük bloğun eski sayfalarında da görülebilir.
Yani senin bahsettiğin ve haklı olduğun sosyo-politik kuram çok doğru, ancak benim bahsettiğim ve oldukça "öznel" olan yazı doğru olmayabilir ama yadırganmamalı da açıkcası.
Kendine iyi bak.
eyvallah s.b..
sanırım "ikiyüzlülük" yanlış bir kelime tercihi olmuş. "çelişki" deseymişsin hem daha açıklayıcı olurdu sanırım, hem de ben bu kadar fevri bir şekilde karşısında durmazdım.
Yorum Gönder