24 Kasım 2009 Salı

Old Fashioned Football Shirt Company; St. Pauli 1955/56

The Busby Babes

Matt Busby ve "The Busby Babes" efsanesinin başladığı sezondur 1955/56 sezonu. Sezonun ilk iki maçında Birmingham ve Tottenham karşısında alınan beraberliklerden sonra basının eleştirileri de yoğunlaşır Busby üzerinde. Şikayetler Busby'nin ismi duyulmamış gençlerle sahaya çıkması konusunda yogunlaşmaktadır. Busby; "Eger onları sahaya sürmezseniz, elinizde ne olduğunu da göremezsiniz." diyerek cevap verir eleştirilere. Sezonun 3. maçı Old Trafford'da West Brom karşısına çıkar United. O gün sahaya çıkan United kadrosunun yaş ortalaması 21,6'dır. Eddie Lewis, Albert Scanlon ve Dennis Viollet'in golleri ile 3-1 kazanır ve sezonun ilk galibiyetini alır Manchester. O gün sahaya çıkan Manchester United kadrosu, kulüp tarihinin de en genç 11'idir aynı zamanda ve halen kırılamamıştır bu rekor. Matt Busby'nin bebekleri sezonu en yakın rakiplerinin 11 puan önünde şampiyon bitirirler 22 yaş ortalamalı kadroları ile. Hem de galibiyetlere 2 puan verildiği bir dönemde. Birkaç satır ile anlatılamayacak bir hikayedir trajik bir şekilde sonlanan Matt Busby ve takımının hikayesi. İşte hala En Genç United 11'i rekorunu elinde bulunduran, 27 Agustos 1955'te, 31996 kişinin önünde West Brom'u 3-1 ile geçen kadro:

Wood (23)
Foulkes (23)
Byrne (26)
Whitefoot (21)
Jones (22)
Edwards (18)
Webster (23)
Blanchflower (22)
Lewis (20)
Viollet (21)
Scanlon (19)


23 Kasım 2009 Pazartesi

Blackburn Rovers F.C. 1949-50

21 Kasım 2009 Cumartesi

Kayıp Hikayeler; Sampdoria 1990/91


Son yıllarda İtalya Ligi Seri A'nın oyuncu kalitesinden, futbol seviyesine kadar yaşadığı gerileme pek çok yerde yazıldı çizildi. Avrupa Kupaları'nda alınan başarısız sonuçlarda bu durumun doğal bir yansıması olarak karşımıza çıktı. Ancak 80'lerin sonu ve 90'ların başı baz alındığında, en başa İtalya Ligi yazılır, diğer ligler Seri A'nın arkasından gelirlerdi. Dünyanın en büyük futbol yıldızlarının sahne aldığı İtalya Ligi'nde belki çok gol olmazdı ama atılan goller, oyuncuların ve sahada ortaya konan futbolun kalitesi ile birebir örtüşen zeka ürünü goller olurdu. İşte boyle bir donemde Italya Ligi'nde sampiyonluga uzanmak, şampiyon takımı dünyanın gözünde futbolun zirvesine taşırdı. İşte Sampdoria, tam da İtalya Ligi'nin bu şekilde anıldığı 90/91 sezonunda şampiyon olarak, hem büyük bir sürprize imza atmış, hem de tum futbolseverlerin saygınlğını kazanmıştı. Şimdi takvimlerimizi 18 sene geriye alıp, Sampdoria'nın bu şampiyonluğunu hatırlamaya çalışalım.

1976/77 sezonunda ligde tutunamayarak Serie B'nin yolunu tutan Sampdoria, Serie B'de geçen 5 yılın ardından yeniden Serie A'ya yükselmeyi başarmıştı. 85/86 sezonunu dışarıda bırakırsak, sürekli Serie A'nin başaltı takımlarından birisi olmayı başaran Sampdoria, bu süreçte 3 kez de İtalya Kupası'nı müzesine götürmeyi başarmıştı. 1989 yılında Avrupa Kupaları'ndaki ilk finalini oynayan ve adından Avrupa'da da söz ettirmeyi başaran Sampdoria, Barcelona'ya finalde 2-0 kaybediyordu. 1990 yılında ise yarım bıraktıkları işi tamamlayarak tarihe geçiyorlardı. Ligi 5. bitirdikleri 88/89 sezonunu İtalya Kupası ile kapatan Blucerchiatis, sonraki sezon bir önceki yıl kaybettikleri Kupa Galipleri Kupası finalinde, Anderlecht'i 2-0 yenerek Avrupa'daki ilk ve tek kupasına ulaşıyordu. Aynı sezon UEFA Kupası'nı Juventus'un (finalde rakip Fiorentina), Şampiyon Kulüpler Kupası'nı da Milan'ın aldığını hatırlatırsak, İtalyan futbolunun nereden nereye geldiğinin resmini daha iyi çekmis oluruz.

Harika bir sezon geçiren İtalyan Futbolu için, bu başarıları taçlandıracak ve 1990 yılını unutulmaz kılacak bir fırsat vardır. Evlerinde düzenledikleri Dünya Kupası. Ancak İtalya Napoli'de oynanan o meşhur Arjantin maçında karşılaştığı müthiş Maradona taraftarlarına ve Maradona'nın kendisine yeniliyor ve finali göremiyordu. 1990 Dünya Kupası'nı 3. olarak tamamlayan İtalya kadrosunda ise 4 Sampdoria'lı oyuncu yer alıyor, Gianluca Pagliuca ve Roberto Mancini topa değmeden turnuvayı terkederlerken, sadece Pietro Vierchovod ve Gianluca Vialli forma şansı bulabiliyorlardı.


Sezon başlarken kimsenin şampiyonluk için şans tanıdığı bir takım değildi Sampdoria. Bir tarafta son Avrupa Şampiyonu Milan, diğer tarafta Maradona'lı son şampiyon Napoli, Dünya Kupası Şampiyonu Almanya'nın 3 yıldızını kadrosunda barındıran Inter, Baggio, Julio Cesar, Hassler gibi yıldızlara yaptığı yatırımla yeniden iddiali konuma gelen Juventus dururken şans verilmemesi çok normaldi Sampdoria'ya.

Sezona sakat olan Vialli'den yoksun başlayan Sampdoria, gol üretmekte sıkıntı çekiyor, ilk 5 hafta yalnızca 3 gol atabiliyordu. Vialli'siz çıktıkları son maçta Milan deplasmanında Cerezo'nun golü ile 1-0 kazanıyor ve liderliği ele geçiriyorlardi. 3 hafta sonra Napoli deplasmanında aldıkları 4-1'lik galibiyet ile de ayak seslerini iyiden iyiye duyurmaya başlıyorlardı. Ertesi hafta ise Genoa'ya sahalarında 2-1 kaybederek ilk mağlubiyetlerini yaşıyorlardı.

14. hafta 2 puan geride oldukları Inter'e karşı 10 kişi kalmalarına rağmen 3-1 kazanıp, farkın açılmasına engel oluyorlar ve önemli bir eşiği aşıyorlardı. Ancak ilk devrenin son 3 maçında aldıkları 2 mağlubiyet ve 1 beraberlik ile 5. sıraya kadar geriliyorlardı.

Ligin ikinci devresinde Sampdoria kendisini sampiyonluga goturecek bir seriye basladigindan habersiz ard arda galibiyetler almaya baslamisti. Juventus, Milan, Napoli derken onune geleni deviren Sampdoria tekrar liderligi ele gecirmisti.

Sezonun en onemli maclarindan birisinde ligin bitimine 4 hafta kala Inter deplasmanina cikacaklardi. Sampdoria'nin 3 puan gerisinde 2. sirada olan Inter galibiyet almaya mecburken, Sampdoria ise yenilmemenin kendisine yetecegini biliyordu. Mac bittiginde skorbordda Sampdoria lehine 2-0 yaziyordu. Mac sonunda yillar boyu unutulmayacak bir mac oldugu, 2-0 kazanan Sampdoria'nin 10-4 kaybedebilecegi bir mac oynandigi yorumlari yapiliyordu. Mac sonunda istatistiklere bakildiginda da yorumlarin hakliligi ortaya cikiyordu. Inter'in 24 sutuna karsilik, Sampdoria'nin 6 sutu, 13 kornere, 1 korner macin Inter baskisi ile gectigini apacik gosteriyordu. Inter kalecisi Zenga tek bir kurtaris bile yapamazken, Pagliuca Mattheus'un penaltisi da dahil olmak uzere tam 14 kurtaris yapiyor ve hayatinin macini oynuyordu belki de.


Inter'i gecen Sampdoria icin 3 haftada alinacak 3 puan sampiyonlugun ilani anlamina geliyordu. Once sahasinda Torino ile 1-1 berabere kalan Sampdoria, Lecce deplasmaninda ilk yarida buldugu 3 golle 3-0 galip geliyor ve son haftaya girilirken sampiyonlugunu ilan ediyordu.

Daha once ligde dordunculukten yukariya cikamamis Sampdoria, en kati kalpleri bile yumusatacak kadar etkileyici, adeta bir mafya filmindeki ask hikayesi kadar siradisi bir sampiyonluk alarak muhtesem bir is basariyordu.

Ligde sadece 3 maglubiyet alan Sampdoria, ligin ikinci devresinde 13 galibiyet ve 4 beraberlik alarak sampiyonluk yuruyusunu tamamliyor, 57 golle de ligin en cok gol atan takimi oluyorlardi.

Ligin sampiyonluk adayi takimlari ile yaptiklari maclarin neredeyse tamamini kazanan Sampdoria puan kayiplarini zorluk derecesi daha az olan maclarda yasamisti. Milan, Inter, Napoli takimlarini her iki macta da yenen Sampdoria, Juventus ile de deplasmanda 0-0 berabere kalip, sahasinda 1-0 kazaniyordu. Sampdoria'nin bu maclarda aldigi sonuclar, fiksturun de yardimiyla muthis bir avantaja donusuyordu. Sampdoria Milan ile oynarken, Juventus-Inter, Inter ile oynarken, Juventus-Milan, Napoli ile oynarken de Milan-Inter maclari oynaniyor, maclarini kazanan Sampdoria'da rakiplerinin puan kayiplari ile ligde avantaj sagliyordu.


Ligde sadece Vialli ve Mancini 5 golden fazla atarken, zaman zaman ortaya cikan isimsiz kahramanlar da sampiyonlukta onemli pay sahibi oldular. Ligde tum maclarda forma giyen tek isim olan Peppe Dossena mayis ayinda Inter karsisinda alinan galibiyette acilis golunu atiyor, sagbek Roberto Mannini'de Lecce karsisinda attigi golle Sampiyonluk kutlamalarinin fitilini atesliyordu.

24 yasindaki kaleci Pagliuca ve kanat oyuncusu Lombarda belki de kariyerlerinin en muhtesem sezonunu yasiyor ve gok mavili formayi ilk kez bu sezon giymeyi basariyorlardi.

Herseye ragmen, ister istemez tum gozler Sampdoria'nin ileri ikilideki muthis ikizleri Vialli ve Mancini uzerindeydi. Birbirlerini cok iyi tamamlayan ikili, harika bir birliktelige imza atiyorlar, Vialli'nin gucu, acimasizligi, Mancini'nin cin gibi zekasi ile birlesince ortaya durdurulamayan bir hucum hatti cikiyordu.


Sakatligi nedeniyle sezonun ilk maclarini kaciran Vialli, 26 macta attigi 19 golle, Seri A'nin gol kralligini da kimseye birakmamayi basariyordu.

Catenaccio uyguladigi icin elestirilen ancak gol yememenin Italya Ligi icin birinci sart oldugunun farkinda olan Vujadin Boskov, Vialli ve Mancini liderliginde mukemmele yakin uyguladiklari kontra atak stratejisi ile sonuca ulasmisti.

Sampdoria'nin basarisini one cikaran bir diger unsur ise basariyi getiren en onemli oyuncularin Italyan oyuncular olmasiydi. 3 yabanci sinirlamasinin oldugu o donemde, Milan Gullit, Rijkaard, Van Basten triosu ile firtinalar estirirken, Inter'de de Klinsmann, Mattheus, Brehme uclusu ile Alman ruzgarlari esiyordu. Son sampiyon Napoli ise zaten bir yabancinin omuzlarinda yukseliyordu; “Maradona”. Sampdoria'nin yabancilari ise Katanec, Cerezo ve Mikhailichenko idi. Bu 3 yabancinin 34 macin sadece 3 tanesine beraber basladiklarini soylersek, Sampdoria'nin rakiplerine gore yabancilardan daha az katki aldigi net olarak anlasilacaktir.

Sonraki sezon sampiyonlugun getirdigi baskiyla mucadele etmekte zorlanan Sampdoria, Aralik ayinda dusme potasina kadar geriledigi sezonu 6. bitiriyor, Sampiyonlar Ligi finalinde ise Wembley'de Barcelona'ya uzatmalarda Koeman'in golu ile boyun egiyordu. Yaz doneminde ise Vialli'nin Juventus'a rekor transferi ile baslayan cozulme sureci, 1999 yilinda takimin ligden dususune kadar suruyordu.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Manchester United F.C. 1949-50

Football Quotes #36

".... Gökmen(Özdenak), sen efendi bir futbolcuydun, yine aynı şekilde efendi bir gazeteci olursun dedim. Bu bana hanım manım diyor hala. Lan oğlum, bizim hanım 35 yıldır Beşiktaş'ı mı daha çok seviyorsun yoksa beni mi diye sorup durdu. Hiçbirinde cevap vermedim. Daha da sormuyor, o da biliyor artık...." İlker Ateş

Körü öldürüp badem gözlü yapma metodunu kişisel düşüncelerimle çakışmadığı sürece yapmamaya özen gösteririm. Bu bağlamda, İlker ağabey'in Beşiktaş için dediği, düşündüğü her diyalektik fikre her zaman karşıydım, yine öyle. Ancak onun hakkında anlatılması gereken bir takım düşünceler var.

İlker ağabey dürüst bir spor yazarı olmasının yanında hafta içi Tekirdağ-Eskişehir arasını mekik dokuyarak tamami ile kendi çabalarıyla Beşiktaş altyapısına oyuncu katma derdinde iken, İngiliz kondisyonerlerin Barbaros caddesi kaldırımlarında yoktan varettiği "yeni nesil" -ki Beşiktaşlı dostlarım buna özkaynak der- kulüp ve taraftarlar arasında birer yanılsama olarak adlolmuş, sahici değil, ama gerçekten yeni bir nesil yetişmiş ve İlker ağabey görevini tam olarak yapmamış olsa da Beşiktaş kulübü altypasına "gerçek" hizmette bulunmuştur.

Bugün gelinen noktada Yemen Ekşioğlu'nun "Nazilli'de oynayan bir çocuk var, üff" tandanslı bir altyapı işlevi ile karşı karşıya olsak da, İlker ağabey'in kendi referanslarını kullanarak Recep, Ulvi, Servet, Hasan gibi oyuncuları kendi arabasıyla kulübe getiren kişi olduğu gerçeğini yadırgayamayız.

Varolsundu, Totaliter rejime ve dolayısı ile Seba, Bilgili ve Demirören yönetimini sürekli takdir etti ve propagandasını özellikle radyo programlarında iyi yaptı. İyi analiz ettiğini sandığı Beşiktaş maçlarını az da olsa fanatizme büründürdü ve çizgisini kaybetti. Bundan dolayı kendisine asla inanmadım ve güvenmedim.

Ancak yanlışta olsa inanarak Beşiktaş adına yaptığı tüm hizmetler için ona bir teşekkür borcumuz vardı, bu vesileyle teşekkürümüzü sunalım. Mekanı cennet olsun.

10 Kasım 2009 Salı

Enstantane #23

Cenabet Adamlar Atlası Ep15

Mâlumunuz, Tuncay Şanlı Stoke City takımının son maçında sahada çok az süreyi terlemeden terk eyleyince ulusal basın olayı "Milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde yapılan hain olay" kisvesi altında sununca ister istemez komik bir durum oluşuyor. Ada futbolunu yakından takip edenler Premier ligin son birkaç yılında böyle bir olayın muadillerinin çokluğunu sezebilir, ve anlayışla karşılayabilir nitekim.

Olay, Tony Pulis'in gazetelerde söylendiği gibi Tuncay'a "küfreder" gibi yaklaşımından değil, sistemin değişmezliğini koruma isteğinden cereyan etmiş gibi gözükse de, ben size buna benzer bir olaydan bahsedeceğim.

Jean Pierre Papin, 1995 yılında Bayern Münih'in Gladbach ile oynadığı maçta aynen Tuncay'ın durumuna benzer bir olay yaşamış ve sahada 1 dakika 32 saniye kalmıştır.

Bir yanda efsanevi oyuncu Papin, bir yerde Tuncay.

Her ikisinin de maç sonu teknik direktör'ün yanına gidip "Anası, babası hariç dedin mi?" diye olaya yaklaştıkların sanmıyorum.

Ya biz kafamızda büyütüyoruz, ya da kendimize meşgale bulmak için yanıp tutuşuyoruz.