31 Mayıs 2009 Pazar

Enstantane #1

Legend: Daniel Pasarella

Efsane olamadım bari trajedi olayım düsturu futbolda yoğun bir şekilde işler midir bilmiyorum açıkcası. Ama bu düsturun bilhassa Güney Amerika'da oluştuğunu görmemek elde değil. Futbolun tarihini tutanlar 1900'lü yılların başında Brezilya ve Arjantin'e şöyle bir bakınsalar bugün futbolun işleyişi belki daha farklı olacaktı. Bu benim en nacizane değil, en içten düşüncelerim.

Desailly : "Gol atmak kolaydır, defans mevkisinde oynamak ondan daha kolaydır. Ama golü önleyen, aldığı topla takımını ileri sürükleyen ve gol atan defans oyuncusu olmak kolay değildir" der. Haklı da. Böyle bir oyuncu var karşımızda işte, Desailly'nin kastettiği gibi: Daniel Pasarella.

Boşuna araştırıp, buraya gelip "Daniel Pasarella çok gol atan bir defans oyuncusuydu" kalıbını elbette dökmek istemem. Onu ayrıcalıklı ve efsanevi yapan olay takımının oynunu orta sahadan değil de kendi kale önünden kurmasını sağlayacak özelliklere sahip olması idi. Youtube benzeri video paylaşım sitelerinde kendi adını arattığımızda onun attığı golleri görürüz görmesine, lakin bilhassa eski Dünya Kupası görüntülerine bakıldığında günümüz libero anlayışının da ötesinde oyun oynayan Arjantin Takımı gözümüze çarpar. Ama biri vardır ki o gözümüze çarpmaz, adeta gözümüzü orta sahadan yaptığı dripling ile yorar. Gayet tabi Pasarella'nın bu özelliklerini, kariyerine sol açık mevkisinde başlamasına borçlu idi.

Kısa bir anektod vererek onu size anlatmaya çalışayım. River Plate taraftarları arasında hani şu bizim meşhur tabirimiz "12. Adam" kalıbı 12 değil de 13. Adam'dır. Bunun sebebi 1976 yılında Pasarellaya takılan "2 kişilik cüce" lakabından kaynaklanıyor. Sanırım bu anektod onun ne kadar çalışkan bir defans oyuncusu olduğunu bize anlatıyor.

Alain Giresse'nin onun hakkında söylemiş olduğu bir konuşmayı yazarak bu yazıyı sonlandıralım.

"....... Koç bana(Giresse, orta saha), sen Pasarellayı tutacaksın dediğinde hafiff şaka yollu gülümsemiştim maçtan önce. Maç sonraso De Pier(Defans) yanıma yaklaşıp "Neden Pasarellayı tutmadın?" diye sorduğunda Oleuw(Kaleci) Pier'e : "Boşver adamım bende ondan iki gol yedim" demişti."

Bir defans oyuncusu için bunlar gurur verici olmalı.

Rochdale 1949-50

Football Quotes- 9

"Al Pacino is my favourite actor and I always take my copy of The Godfather trilogy with me - I never get bored of those films. I often put one on safe in the knowledge that if I drop off it doesn't really matter because I already know the ending!" Kevin Nolan

Kevin Nolan, kendisine sorulan "Bolton ne zaman adam akıllı futbol oynar" sorusuna tabiri cazise Goran Ericcsonvari bir mimlemeli ve mecazı mürsel yapıp cevap vermeye çalışıp, bir de üstüne cevabını devam ettirince, yanıt "Zaten Manchaster her zaman şampiyon oluyor" 'a geliyor. Evet, kendisi istemeden.

Hall Of Shame Ep1

Her ne kadar futbolun öğelerinden biri olan oyuncuları "övme" mertebesinden "yerme" seviyesine çekecek olsak da evet, yeni bir bölümümüz var. Bu bölümde hani şu meşhur "Transfer olduğu takımda hayal kırıklığı yaratan yıldız oyuncu" klişesini inceleyeceğiz. Çok çok eskilerden önümüzde bir çok örnek olsa da, malesef bu oyuncuların bonservis bedelleri net bir biçimde kaynaklarda bulunmadığından 10-15 senelik periyod'u inceleyeceğim. Ha keza, kıstas bonservis bedeli ve bu oyuncuların geçmiş kariyeri ve transfer olduğu takımda ne kadar yer aldığı ile ilgili olacak. İlk örneğimiz Sean Dundee.

Alman oyuncu Michael Owen'ın yokluğundan kaynaklanan boşluğu doldurmak için 8 milyon dolar karşılığında Liverpool'a transfer olduğunda kariyerinde çıktığı toplam maç yani 121 maçtaki gol ortalaması 0.610 idi. Ve toplamda 1.5 sezon bulunduğu Liverpool kariyerinde bırakın gol atmayı toplamda sadece üç hazırlık maçında görev aldı. Fazlasıyla hak ediyor ilk bölümü Sean Dundee.

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Videotape

.

Legend: Turgay Şeren

Kendisi gündemde olmasa dahi onu "Aaa yok e...a... Ali Sami" ile tanısak da Turgay Şeren sadece bir maçlığına da olsa gözümüzde efsanedir. Kabul ediyorum. Bu oyunda kalecilere daha çok sempatim vardır. Ama hani şu "Kolay golü yemeyeceksin ama zor golü herkes yer" lafını düstur edinmiş bir adamdır Şeren. Kariyeri belki çok parlak değildi ama Turgay Şeren'in başta da bahsettiğim Almanya-Türkiye maçında kalesinde üç kişilik oynaması ve bir mucizeye yol vermesi sanırım onun efsanevi olmasında payı vardır. Yakın zamanda o maçın görüntülerini Ntv kanalından izleme şansına erişmiştim.Ancak ne varki o görüntüler internet ortamında bulunmuyor. Ben kısaca Şeren'in o maçtaki performansını merak eden arkadaşlara alt not geçeyim.

Türkiye :

Şut: 3
Kaleyi bulan şut:2
Gol:2

Almanya:

Şut: 32
Kaleyi Bulan şut : 25
Gol: 1

Derbies: As Roma vs Lazio Roma

Futbolun rekabeti topun yuvarlaklığından daha keskindir. Ufacık gözucu ile dışarıdaki maçların heyecanlarına ortak olduğumuz zaman bunu görüyoruz. İtalya'da daha "keskin" uçlu bir maç yok mudur? Vardır Elbette. Ama bu aynı şehirde oynanan *Hatta aynı stad* A.c Milano vs İnter Milano maçından kuşkusuz daha "keskin" uçlarla oynanan Roma-Lazio maçı benim gözümde İtalya'nın en iyi derbisidir.

Siyasal ideolojilerin ayırdığı kardeşlerden yalnızca ikisi değildir Roma ve Lazio takımları. Ama bilakis sağ görüşün içten içe içini yıkayıp boşalttığı İtalya ülkesinin en masum takım/taraftarlarını da oluşturmazlar hani. Faşist ideolojiyi benimsemiş bu iki takımın birbirleri arasındaki rekabatin sebebi Faşist Cuntanın zamanında Roma takımının kollanmış olduğudur. Hatta internet'de hakkında kaynak olmasa da Lazio takımının ilk on birinin Roma takımı kurulduğunda askeri cunta zrounluluğu ile As Roma takımına kaydırıldığı rivayet edilir. Bu başlı başına bir kin oluşturma müessesi zati.

Kısa bir anektod bizden olsun. 1967 yılındaki Roma-Lazio maçından önce Lazio takımında tam tamına 5 adet oyuncu cezalı durumdadır. Maçtan önce Lazio taraftarları olası bir mağlubiyete karşın bu cezalı oyunculardan ikisini rehin almıştır. Maç bittiğinde skor Roma'nın lehine 4-1 ve bu iki oyuncunun her ikisinin de yüzünde ikişer derin bıçak izleri oluşmuştu. Ve en önemlisi bu işin kimin yaptığı bilinmemekte(!) idi.

Futbol güzel.

104


Milli takım formasıyla en çok atılan gol rekorunun sayısı bu. Bu rekor İranlı oyuncu Ali Daei'nin rekorudur. Ve şahsi kanaatimce kırılması bir hayli zor bir rekor.

Old Fashioned Football Shirt Company; Psg 1983

Football Quotes- 8

"I couldn't settle in Italy - it was like living in a foreign country." - Ian Rush

Ian Rush
, onun için söylenen "Pas vermeye, topu kendisinden daha hızlı gittiğini öğrendiği gün başladı. Bu yüzden kariyeri aslında üç yıldır." lafının doğruluğunu ispat etmek istercesine konuşurken.

Ian Rush: İtalyada yaşamak istemiyorum. Bu bana sanki farklı bir ülkede yaşamak gibi geliyor çünkü.

Bad and Ugly Ep1

Çim sahalar ne Boyband uzantılarını gördü de çirkinlerini görmedi! Buna mukabil Recep'i sağ kanattan çıkarken gözlerini kapayan kapalı insanlarını düşünerek yazıyorum. İlk bölümümüzün konuğu Barnes. Kendisi yüksek ihtimal ile Best ile aynı takımda bulunduğu için kötü gözüküyordu gözükmesine. Bir de Beşiktaşlı Erkan ve Sülün ile oynadığını düşünsek bu listede olmazdı, olmamalı da. Kendisinin daha vahşi bir fotoğrafını buradan görebilirsiniz. Benim elim gitmedi blog'a koymaya.

Cenabet Adamlar Atlası Ep3

Cenabet adamlar serisine devam ediyoruz. Hiç düşündünüz mü şu oyunun en erken kırmızı kartını gören kimdir diye? Rekor 9.12 saniye ile Guiseppe Lorenzoda. Resimde sağ tarafta görebileceğimiz bu şahsiyet maç başlar başlamaz ilk pası alan Bologna'lı oyuncuya, kendisinin bacakları arasından geçen topun siniri ile, rakibinin sırtına tekme atan bir şahsiyetdir. Aslında cenabetlik yok bu durumda. Büyüklerimizin bir lafı vardır: Cenabettir cenab-ı hak getirene düşman olana. Öyle tekme mi atılır Lorenzo Bey?

Kupa 7'li

Bugüne değin herhangi bir takım kadrosunda yıldız iki-üç isim barındırsa, basın organları ya da kamuoyu "Rüya takım" plesenk'ini yapıştırır dimağlara. Bugün'ün Barcelona'sı buna en iyi örnektir. Kabul, futbol ve mazisi çok çabucak tüketilen bir meta olunca haklılık payı var bu damganın, Rüya takım olmanın.

Esasında Efsanevi maçlar etiketi yazısı olarak yazacağım E.Frankfurt-R Madrid maçını, görüntüleri tekrardan izleyince değiştirmek istedim. Aslında bu maçtan daha önemli bir durum var: Madrid'in Kupa Yedilisi. Popülist davranmak istemem ancak görüntülerini gördüğümüz şunca tarihteki maçların üzerine konuşacak olsak işte o "Rüya Takım" kalıbına uyan tek takımdır gözümde o dönemim Madrid takımı.

Bahsedilen maç Şampiyon Klüpler Kupası maçı. Frankfurt 1-0 öne geçiyor. Bunun üzerine Hampton parktaki seyirciler(130 bin kişi) tam tamına 6 Madrid golünü üst üste görüyor. Ve maç 7-3 bitiyor. Skor değil bizim avuntumuz gayet tabii, oynanan futbolun güzelliği. Madrid Catenaccio taktiğinin asılı kalmış gölgesinde oynadığı beksiz orta saha taktiğinin en iyi meyvesini topluyordu zira o dönem, yıldızları Di Stefano ve Puskas ile.

Bu arada Hampton Park tribünlerine dikkat derim ve köşeye çekilirim.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Football Quotes- 8

"There's no in between - you're either good or bad. We were in between." Gary Lineker

Takımın, henüz sezon başında olduğu için, kötü ya da henüz oturmamış bir sistemde oynadığını anlatmaya çalışırken..

Old Fashioned Football Shirt Company; Juventus 1950-51

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Mihenk Taşı Ep2: Jean-Marc Bosman

Jean-Marc Bosman, yani bizim onu tanıdığımız adıyla değil de futbolun gelişmesinde/değişmesinde aktif rol oynayan "Bosman Rule" adı ile biliyoruz. Kazandığı tüm parayı 9 yıl boyunca süren mahkeme masraflarına vermiş biri Bosman.

Belçika'nın Liege ekibinde oynarken Dunkerque ile anlaşan Marc Bosman Liege ekibinin bonservis ücreti istemesi üzerine mahkemeye başvurur. Ancak ne var ki mahkemenin dokuz yıl sürmesi Bosman'ın ancak futbol hayatının bitmesine yakın olmuştur ve Bosman'ın kariyerine herhangi maddi/manevi etki etmemiştir. Ancak mahkemenin verdiği karar Avrupa'da oynayan oyuncuların kariyerlerine çok önemli bir etki yapmıştır. Bu karara göre kontratı biten oyuncu bonservis ücreti olmaksızın herhangi bir kulüple anlaşmaya varabilecekti.

Şüphesiz Bosman kuralı kulüp odaklı anlaşmalardan çok futbolcu/oyuncu menajeri/kulüp üçgeninin oluşmasına da yardımcı olmuştur. Bu noktayı da atlamayalım.

Barnsley F.C.- 1949

Doğan Babacan

Doğan Babacan kimdir, nedir pek bilinmez. Bu gayet doğal ve aynı zamanda yadırganmaması gereken bir durum. Ancak televizyonda şu an yorumcu olan hakem eskisilerinin kendilerini "Turkish top-marks" hakemi olarak lanse etmesi bilakis yadırganabilir.

Doğan babacan bu yadırgama mekanizmasını işleten kişidir çünkü. Kabul, gönül isterdi ki daha çok hakemimiz daha çok uluslar arası müsabakalarda rol ve görev alsın. Ancak bu şuan ki işleyiş içerisinde mümkün görünmüyor.

Doğan Babacan'ın bu satırlarda yer almasının sebebi çok iyi bir hakem olması değil dünya kupalarında kırmızı kartı gösteren ilk hakem olmasıdır. 1970 Meksika'dan sonra uygulamaya geçilen kart sisteminden sonra 1973 yılındaki Almanya-Şili maçında Şilili oyuncu Carlos Caszely'e (Fotoğrafdaki) kırmızı kart göstermiştir.

Bu arada kendisinin hasbe has Beşiktaşlı olması nedeni ile derbi maçlarında özellikle Galatasaray'a karşı Beşiktaş lehine olmadık yerde olmadık kararlar verdiği söylenir durur. Gerçekliğini materyal eksikliği nedeni ile doğrulamak mümkün değil.

17 Mayıs 2009 Pazar

Football Quotes- 7

"Other countries have their history. Uruguay has it's football" Ondino Viera

Ondino Viera futbolun başlı başına bir tarihi ve kültürü olduğunu anlatırken.

Old Fashioned Football Shirt Company; Barcelona 1970

Badsey Rangers

Derbies: Dinamo vs Steaua

"Derby" kelimesinin kökenini ve yahut nasıl oluştuğunu araştırdığımızda İngiltere'nin Derby şehrinde geleneksel olarak düzenlenen ve tarihi yaklaşık 200 yıla dayandırılan at yarışlarından aldığını görebiliyoruz. Tabi hikayesi bu kadar kısıtlı değil. Her yıl düzenlenen bu yarışmaya eğer aynı kentlerden gelenler varsa bunlar yarışdan daha önceki günlerde yarıştırılıyor ve yarış gününde belirlenen her kentin adına sadece bir atla yarışma başlayıp, müsabakalarda birinci olan at kraliyetin atı oluyormuş. Derby kelimesinin anlamını ise final maçı öncesi aynı kentden gelen atların arasında yapılan müsabakaya verilen bir ad olduğunu nitekim anlayabiliyoruz böylece.

Blog'a yeni başladık. Gün geçtikçe konu ve konu çeşitliliği sağlamak adına düşünürken, esasında blog'un konsept dışında olsa da futbol derbilerine yer vermemek olmaz diye düşündüm. Onun için bu yeni bölüme ilk olarak Bükreş derbisi ile başlayalım.

Her derbinin bir anlamı olduğu gibi Bükreş derbisinin de muhakkak derin anlam ihtiva ettiğini söylemek lazım. Romanya'nın yakın tarihine baktığımızda Çavuşesku yönetiminde halkın içinde derin çatlaklar çıktığını, komünizm karşıtı olan kesim olduğu gibi Sovyet ayrılımcığı olsa dahi Komünizm yanlısı olan halkın da azlığını yadsımamak gerekir o dönem için. İşte bu derbinin anlamı ise, bu çatlaklar sonrası ordu ya da polis ülkesi olmak isteyen halkın ayrılımcı istekleri sonrası oluşmaktadır. Hemen hemen aynı tarihlerde kurulmuş iki kulübün bu dönemeçteki yeri Steaua taraftarının askeri rejimi istemesi, Dinamo taraftarının komünist rejim yanlısı olmakla oluşuyor.

Legend: Valery Lobanovsky

Futbol denen oyunun "Hall of fame" denen bir odası olsa ilk önce golcüler girer sonra orta saha oyuncuları.. Tüm mevkiler bittikten sonra hatır, gönül için Teknik direktörler ya da Başkanlar girer ama sayısı hakikaten azdır, kabul edelim. Bu, esasında futbolun tüketilebilir yani tüketim toplumu hegomenyası altında oynanan günübirlik zevkler haline dönüşmesi ile açıklanabilir pekala. Ancak gelgelelim unutulmaması gereken insanlar vardır. Tıpkı blogun konseptinde anlatılan diğer insanlar gibi, tarihte kendine yer edinmiş biri var bu bölümde: Valery Lobanovsky.

Bugün Rafael Benitez'in bir çok insana rol-model olmasının sebebi futbolun taktiksel analizin beşeri bilimlerden faydalanıp oluşturduğunu varsayarsak, kaldı ki "Türbülent" , "Ersun Yanal'ın Laptop'u" gibi ucuzca yaklaşımlarda bulunsak dahi, bunu tam anlamıyla neredeyse "sıfırdan" bir takım alıp taktiksel bilgiden daha çok bu oyunun analizini matematiksel ve beşeri bilimlerden faydalanarak kendi ekolünü yaratan bir adamdır Valery Lobanovsky.

Her ne kadar çizdiği imaj sıradan bir KGB ajanı gibi olsa da, çalıştırdığı ya da gelişmesinde katkısı bulunduğu takımlara basmakalıp taktiklerle değil de futbolun matematiksel ve istatiksel yanını kullanarak oyunu kağıda döken, ve bunu ciddi bir disiplinlikle yapan ender teknik direktörlerdendir. Bu yazıyı Dinamo'dan Milan'a transfer olan Andriy Shevchenko'nun Lobanovsky'nin ölüm töreninde yaptığı konuşmadan kısa bir alıntı yaparak sonlandıralım.

"Ben gayet tabi Milan'a transfer olmak istedim. Milan her oyuncunun rüyasında olan bir takımdır. Ama bunun bir hikayesi var. Loban, beni bir maç öncesi kesinlikle kart görmemem konusunda uyardı. Çünkü kart görürsem sezonun en önemli maçında oynamayacaktım.Maç başladı ve ben hakeme itirazdan dolayı sarı kart gördüm. Maç sonu Loban bana yaklaşarak eşyalarını topla, bir daha bu takımda oynayamazsın dedi. Kulüp başkanı bu olaya karşı çıktı çünkü Milan kulübü bu olayı duyarsa beni daha az bir ücretle transfer edecekti. Başkan Loban'ı beni diğer maçta oynatması için rica etti ama o kabul etmedi. Ben bu olaydan sonra onun ne yüzünü görebildim ne de sesini duyabildim. Keşke o kartı görmeseydim.."

193


Bir savunma oyuncusu olmasına rağmen, 193 sayısı Ronald Koeman'ın toplam kariyeri boyunca attığı gol sayısıdır.

Taktiksel: Catenaccio


Catenaccio.. Kelime anlamı asma kilit olan ama futbola İtalyanların 1950'li yıllarda kazandırdıkları taktiksel bir anlayış. Kimi zaman ağlama duvarı işlevi gören kimi zaman geçilmez armada söylemlerine maruz kalan bir takımın uyguladığı taktiktir Catenaccio. Bu taktiği uygulayan bir takımı yenerseniz kebap, ama yenilirseniz "Köy takımı, 50 kişi defans yaptılar, vesaire vesaire" söylevleri esasında bu taktiğin suçu değil, mentalitesindeki kurgudan dolayı üzerine aldığı yüktür.

Yani beş çakılı defans oyuncusu ile 3 ya da 4 diri orta saha, temelinde topu ilerde saklayabilen 1 ya da 2 forvet mevkisi oyuncusu ile sağlamlaştırıp bugün hasbelkader yaratıcı dediğimiz "On numara" mevkisini bu taktik'den afaroz edilmesi ile oluşturduğumuz kadro ile Catenaccio taktiği yapmış sayılabiliriz, sayılmayabiliriz de. Olay işin "Anadolu takımı" ünvanından soyutlamakta, yani oyunu iyi oynamakta.

Nitekim, Padova teknik direktörü Nereo Rocco bu taktiği bilinçli bir şekilde değil, elinde bulunan oyuncuların defansif/ofansif özelliklerinden oluşturduğu kurgu ile sağlamıştır.

Yani bu olayın, taktiğin tarihsel kurgu arasında yer almasının sebebi "Maç boyunca defans yaptı karşı taraf mirim" boyutundan çıkıp "başarılı" olmuşluğu onaylandığı için bu satırlarda vardır. Hoş, skor bazında yahut oynanan oynun göze hoş görünürlüğü tartışılır tartışılmasına da, bu taktiği bilhassa dünya kupalarında boy gösteren İtalya'nın sadece uyguladığı bilinir. Kısaca bu taktiğin olmazsa olmazlarından bahsetmek gerekirse:

- Orta sahada saha markajı, defans bölgesinde adam markajı.
-Defans oyuncularının tandeminin arasında ya da arkasında Sweeper denen yardımcı tandem oyuncusu.
-Fizik kondüsyon'un çok mühim bir olay değil ancak oyuncuların fiziki parametrelerinin (Boy, güç, vb) sağlam oluşu.
-İki yönlü orta saha oyuncusu ve Libero mefhumunun sahada var olması gibi özellikler oyun kurgusu ve oyun analizi olmaksızın bu taktiğin sahada olmazsa olmazlarıdır.

Bu taktiğe karşı gol sayısının azlığı konusunda ön yargılı davranan futbol severlere, aşağıda bu taktiği tam anlamıyla kullanıp aşağıdaki gol sayılarını atmış takımların küçük bir istatistiğini vermek gerekirse:

1949-50 juventus 100 gol
1950-51 ac milan 107 gol
1951-52 juventus 98 gol
1952-53 internazionale 64 gol
1953-54 internazionale 67 gol

Football Quotes- 6

Bizim zamanımızda da Beşiktaş maçları üç ihtimalliydi Güntekin. Ya 2-0, 3-0 ya da 4-0 yenilirdik.

Güntekin Onay'ın "Hocam ne olursa olsun derbi maçları üç ihtimallidir, kazananı önceden kestirmek zordur değil mi?" sorusunu yanıtlarken...

Mihenk Taşı Ep1: Düdük


Futbolu geliştiren, daha doğrusu bu oyunun gelişiminde katkısı bulunan kişi, kurum, kuruluş ve objeleri inceleyeceğimiz bu yeni bölümün ilk konusu hakem düdüğü.

Bilinen hikaye futbol maçlarının ilk olarak hakemsiz yani tabiri caizse "adamın gol diyor" mentalitesi ile oynandığı. Daha sonraları hakem kullanılmaya başlandığında ve savaş sonrası maçların seyirci çekmesi ile hakemlere polislerin kullandığı düdükler verildiğinde mihenk taşı tam anlamıyla yerine oturmamıştır. Çünkü maç sırasında tribünde hakem düdüğü ile aynı ses ve frekans kullanan düdüğü çalan seyirciler olduğundan dolayı Acme firması sesinin kopyası yapılamayacak, özellikle hayvan eğititmlerinde kullanılan düdüklere benzer düdüklerden sınırlı sayı yaptırıp hakemlere dağıtınca bu iş tam anlamıyla bir ritüel halini almıştır. Futbolun özellikle savaş sonrasında binlerce kişiyi stadlara çekmesinden sonra Futbol kurumu(FA) Acne firmasıyla anlaşma imzalayıp bu firmanın "resmi düdük üreticisi" konumuna gelmesini sağlamıştır. Kolay değil, 120 yıldır süren bir anlaşma bu. Daha doğrusu ritüel halini almış desek yanlış olmaz.

Acme şirketi 120 yıldır İngiltere futbol müsabakalarının resmi düdüğünü üretiyor.

15 Mayıs 2009 Cuma

Glasgow Rangers- 1877

Distance Covered

Bilhassa geçen yılki şampiyonlar ligi ve bu sene Epl'de özellikle oyuncu değişikliği sırasında önümüze konulan Distance Covered 12 km gibi bir istatistiği hoş bulmuştuk. Ancak nasıl yapıldığı hakkında değişik interaktif sitelere bu soruyu yönelttiğimde açıkcası cevap veren pek çıkmadı. Araştırdım. Esasında çok da basit bir mantıkla çalışıyor.

Şimdi, sahadaki herhangi bir korner köşesini orjin, bu yatay ve dikey çizgiyi x-y düzlemi kabul edelim. Stadyum elverirse tepelere konulan dört adet sonar cihazı 22 adet (hakem yok) noktaya kilitlenip oyuncuların yer değişimlerini çözümlüyor ve bu istatistiği buluyor. Şu an rekor 13.75 km ile Gattuso'da. Onu da belirtelim hemen.

Cenabet Adamlar Atlası Ep2

Ahn Jung-Hawn. Bu arkadaş'a cenabet dersek çok yersiz olur. Kaderin cilvesi ya da kaderin ona ördüğü ağ şeklinde bir tanım daha mantıklı olur gibi.

Ahn Jung Hawn 2002 Dünya kupasında İtalya'yı kupa dışına iten golünü attığında birçok İtalyan soğuk su içip yatmıştı. Ertesi gün Ahn Jung'un oynadığı Bologna kulübünün başkanı bu adamı bir daha takımda görmek istemiyorum demiş ve soğuk su içme sırası Ahn Jung'a gelmişti.

Football Quotes- 5

"The man who comes to take care of my piranhas told me that if I left West Ham he would kill all my fish!" Paolo di Canio

Alemlerde aşırı sağcı imajı çizen Paolo Di Canio bir kaç gol üstüste atınca ve West Ham'dan kaçacak bu adam imajı çizince hayvanlarına bakmakla sorumlu ademoğlundan kesik yerken.

1974

Manchaster United hakkında pek bilinmeyen bir şey de 1974-1975 senesinde küme düştükleridir. Hani şu an müzelerinde 75 senesine ait bir alt lig şampiyonluğu kupası vardır, elaleme onu da gösteriyorlar mı pek bilemiyorum. Ancak küme düşmelerinin yanında Manchaster'i küme düşüren maçın ligin son maçı olduğu ve rakiplerinin Manchaster City olduğu futbolun bir güzelliği. İkincisi de geliyor. O maçta United'a doğru aşağı lige anlamındaki golü kim atıyor? Denis Law.

Manchaster United'dan transfer edilmişti. Futbol güzel.

Legend: Gordon Banks

Bir önceki yazıda efsanevi bir maçtan bahsetmiştik. Bu maçta İngiliz kalesini koruyan kişidir Gordon Banks.

Onu efsanevi yapan üstüste yılın oyuncusu ödülünü altı kez kazanması ya da kariyerinin sonlarına doğru dünya kupası kazanması değil. Bizzati kişisel yetenekleri.

Santrafor ya da orta saha oyuncusunu anlatırken şöyle çalımlardı, böyle bururdu rahmetli diye anlatabiliriz. Ancak bu genelde kalecilerde sekteye uğrar. Mesela Buffon. Buyrun anlatın bana. Onun en spesifik söyleyebileceğimiz özelliği refleksleri ve buna bağlı kurtarışlarıdır. Başka?

Elbette daha farklı özellikleri vardır Buffon'un. Bu, bizim gözümüzde daha çok kalede duranların değilde kaleye yönelenlerin oyunuymuş gibi gözüktüğü için böyledir. Gordon Banks kimdir, nedir soruları esasında Casillas kimdir sorusuna benziyor bu yüzden. İkisi de başarılı, halihazırda yüzlerce gol yemiş ama bizim anlamlandıramadığımız şekilde -istatistik olsa gerek- başarılı, hatta efsanedir.

Üstelik karşılarında Lev Yashin gibi soğuk bir ülkenin hem kendisi hem oyun tarzı soğuk bir adamla karşılaştırılma şansları olsa da; varsın olsun, Gordon Banks bizim gözümüzde efsanedir.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Old Fashioned Football Shirt Company; Fiorentina 91-92

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Efsanevi Maçlar Ep1; İngiltere - Batı Almanya


Futbol garip bir oyun.

Yıl 1966. Dünya kupasında final günü geldiğinde takvimler 30 temmuzu gösteriyordu. Henüz siyasal olarak iki parçadan oluşan Almanya favori olarak finale geldiğinde karşısında ilk kez bu kadar kupaya yaklaşmış ve arkasında seyirci desteği olan İngiltere ile karşılacaktı. Maç öncesi futbolun sportif başarısından daha çok İkinci dünya savaşından sonra iki ulusa miras kalmış karşılıklı kin ve haset duygusu bu maçı çok önemli kılıyordu.

Maç başladığında Alman takımı 13. dakikada Haller ile ilk golünü bulurken İngiltere buna 19.dakikada karşılık verecekti. 80.dakikaya girildiğinde Peters ingiltereyi öne geçirdiğinde ve maçın sonuna yaklaşıldığında İngilizlerin kupanın sevincini yaşıyorlardı. Ancak sevinçleri kısa sürdü. 90.dakikada Weber Almanya'ya bir şans daha tanıyan golü atıyordu.


Bu maçı efsanevi kılan şey maçın daha çok siyasal bir obje olarak görülmesi değil nitekim. Uzatma başladıktan 10 dakika sonrası Hurst yıllardır tartışılan bir gole imza atınca Alman takımı topyekün ileri çıkıp tabiri cazise maile boyu hücum yapmayı dener ve Hurst maçın sonlarına doğru kontraatak'tan bir golü daha yazar tabelaya.

Yazar yazmasına da sahadaki İsviçreli hakemin 3.golden sonra maçı adeta bırakması, taça giden topu görmezden gelip sahada topu araması üçüncü golün adeta aslında gol olmadığı süphesini izleyenlere tekrar göstermiştir.Halbuki üçüncü golde Azeri uyruklu yan hakem Tevfik Bahremov'un ısrarlı bir biçimde orta noktaya doğru hareketi golün şüphesizliğini yani buz gibi gol olduğunu halihazırda tamamı ile İngiliz dolu statda pek fark edilmediği gibi yıllar sonra Orta saha oyuncusu Wilson'un maçtan sonra hakeme gidip topun aslında gol olmadığı söylemi bu maçı tartışmalı maçlar sıralamasına üst sıralara çıkaracaktı.



Futbol gariptir dedik ya, hakikaten öyle. Bu maçta hatalı karar veren Tevfik Behramov'un adı bugün Azerbaycan ülkesinin Bakü kentinde bir stada verilmiştir. Bu hatalı karar verildiği yıllarda Azerbaycan'ın hala Sovyetler'e bağlı olduğu ve golün Alman kalesine verildiğini de söylememize pek gerek yok gibi. Değil mi?

England v West Germany
July 30, 1966
Wembley, London
World Cup Final

England 4 (Hurst 19, 100, 119,
Peters 78)
West Germany 2 (Haller 13, Weber
89)
HT: 1-1
Ref: G Dienst (SWZ)

England: Banks - Cohen,
J Charlton, Moore, Wilson, Ball, Stiles,
R Charlton, Peters, Hunt, Hurst.

West Germany: Tilkowski -
Hottges, Schulz, Weber, Schnellinger,
Haller, Beckenbauer, Overath, Seeler,
Held, Emmerich.

Football Quotes- 4

İngiliz liman kenti takimlarina ve takim tarihlerindeki işci gecmişine duyulan acaip bi his..

Kendi memleketinde maden işcisini gorse yolunu degiştirir, çalistigi plazanin camlarini silen personelden haberi yoktur, birleşik krallikta liman işcisi merzukaya kurdela bağlasa sucuk diye alip yer.. böyle enteresan, böyle irrasyonel..

anlatma bana livırpul bilmemne, fatsa'da da liman var.. "Ekşi Sözlük, Sezai İkilitre"

Head Or Tails

Fifa'nın berabere biten maç sonrası yazı tura atma kuralını işlediği yıllardan bir hikaye.

1954 yılı. İspanya ve Türkiye yazın İsviçre'de düzenlenecek dünya kupası için baraj maçını Roma Olimpiyat stadına alıyor.Maç başlıyor ve bitimine kadar inanılmaz bir İspanyol baskısında oynanıyor. Ancak maç bitişinde tabeleda skor 2-2'yi gösteriyor. Fifa'nın kurallarına göre yazı tura atılacaktır.Ancak maçın hakemi(İsmi kaynaklarda yok) olası bir Türkiye kurası ile dönemin Faşist İspanya Kralı'nın tepkisini çekmemek için stadyumdaki bir çocuğu çağırıyor. İsmi Luigi Franco Gemma. Çocuğun gözleri bağlanıyor ve yazı tura atması isteniyor. Ki bu eylem benim gözümde mantıksızın ötesinde bir olay. Boğaz köprüsüne çıkıp kendini yakarak öldürme gibi. Madem oraya çıktın, kendini niye yakıyorsun arkadaşım? Neyse.

Çocuk gözü bağlı bir biçimde parayı havaya atıyor ve kurayı Türkiye kazanıyor. Türkiye dünya kupasına gidiyor, İspanya eleniyor. Hatta daha sonraları Türk heyeti bu çocuğu yazın oynanacak kupada Milli takım maskotu olmasını istiyor. Ancak ailesi kabul etmiyor.

Bir Türk, Bir italyan bir de İspanyol, Romanyalı bir hakem, fıkra gibi...

After the clash in the Italian capital ended in a 2-2 draw, the stalemate had to be resolved by drawing lots and a 14-year-old Roman named Luigi Franco Gemma, the son of an employee at the stadium, was picked to draw one name from the pot.

Adrian Escudero, scorer of Spain’s second goal in Rome, takes up the story:

“We shut ourselves away in the dressing room feeling utterly dispirited, thinking that there was nothing more we could do, that everything had gone so badly that the kid wouldn’t pick our name,” he told Friday’s As newspaper.

“And of course he picked Turkey. The disappointment was tremendous. We felt helpless. It was dramatic.”

Penalty Spot

Geçen gün Aek ile Olympiakos arasında oynanan maçın normal süresi 4-4 bitmiş ve penaltı atışları sonucunda 19-18 üstünlük ile Olympiakos kupayı müzesine götürmüştü.Birçok kişi bu 37 golün rekor olduğunu savunurken küçük bir araştırma ile aslında bunun rekor olmadığını ama hayli yüksek bir rakam oluşturduğunu gördüm. Hazırlık maçları dahil olmayan sıralamada 10 maçlık bir sıralama yapamadım ama en çok gollü geçen maçlar bir yana en çok penaltı atılan maçların listesi şöyle;


1) 48 penaltı; KK Palace 17- Civics 16 *Namibya Kupası, 2005
2) 44 penaltı; Argenios Juniors 20- Racing Club 19 *Arjantin Ligi, 1988
3) 40 penaltı; Obernai 15- Asca Wittelsheim 15 * Fransa Kupası, 1996
4) 38 penaltı; Aek Athens 18- Olympiakos 19 *Yunanistan Kupası, 2009
5) 38 penaltı; Everton 19- Southamton 18 *Fa Cup, 1964
6)34 penaltı; Gençlerbirliği 17- Galatasaray 16 *Türkiye Kupası, 1996

Football Quotes- 3

"Winning doesn't really matter as long as you win!" Vinnie Jones

Yıllar sonra Guy Ritchie'nin filmlerinde olmazsa olmaz karakteri canlandıracak Vinnie Jones "Kazanma Kültürü" üzerine kelam ederken aslında çok önemli bir noktaya vurgu yapıyor. Özellikle tek maç üzerine bizlere sayfa sayfa yazılar döşettiren Türk futbol kültürünün her bir öğesinin bu lafı her maç sonrası muska yaptırıp boynuna iliştirmesi gerekiyor.

149

Bu sefer farklı bir efsane ile karşı karşıyayız. Madagaskar liginde gerçekleşmiş bir olay bu. Hani Şahan Gökbakar'ın 10 maçta 107 gol yiyen takımın teknik direktörün'ün dramını eminim ki bir çok kişi izlemiştir. Bu satırları buraya yazmamamızın nedeni ise gayet basit. Bir kaleci 90 dakika boyunca kendi kalesine tam 149 gol bırakıyor. Yok, gol kralı olmuyor.

Madagaskar liginin Stade Olympique takımının kalecisi L'Emryne bir önceki maçta kendilerine haksızlık yapıldığı gerekçesi ile kova burcu erkeği olmayı seçiyor ve maçın başlama düdüğü ile topu kaleye almaya başlıyor. Bir, iki, üç....Yazması bile güç be adam sen o kadar golü atarken yorulmadın mı? El insaf!

Madagascan team Stade Olympique L'Emryne scored 149 own goals against champions AS Adema in 2002. They repeatedly scored own goals in protest of a refereeing decision in their previous game.

Legend: Stanley Matthews



Garip bir hikayesi olan adam S.Matthews. Kendisi hakkında bir adet bile video yok. Zaten onun adını buraya yazmamızın sebebi Best gibi sakatlanmadan muazzam kariyer maç sayısına ulaşması değil.

Bir adam düşünün kariyeri boyunca 718 maça çıkmış olsun. Ve standart bir oyuncunun bu maç sayısına ulaşmasını bir yana, varsın Best gibi yüzlerce gol atmasın ama arkadaşım insan 33 yıllık futbolculuk kariyerinde bir tane bile sarı kart görmez mi?

Bu adam görmemiş işte.

"The man who taught us the way football should be played" - Pelé

"It is not just in England where his name is famous. All over the world he is regarded as a true football genius" - Berti Vogts

In Limbo-Radiohead


Cenabet Adamlar Atlası Ep1

Celestine Babayaro. İsmi, bir çok ortamda adult kültürü ile yoğrulmuş adama kafiye, cinaslı murabba koşulu sağlama olanağında bulunsa da bu adamın akrobatik gol sevinçlerinin başına -cenabetliğinden olsa gerek- olay getirmişliği var. Şöyle ki: Babayaro Anderlecht takımından Londra kulübü Chelsea'ye transfer olduğunda sezon öncesi antremanlara katılmak için takımın kampına katıldığında -kaldı ki bu kampa sevinçten taklalar atarak gittiği söylenir(yeme bunu)- ilk hazırlık maçında oynamaz. Ancak Ruud Gullit onu ikinci maçta(Rakip Stevenage Borough) oynatır. Oynatır oynatmasına da bu delikanlı oynadığı ilk maçta golünü tabelaya yazınca fevri döner ve takım arkadaşlarının arasından sıyrılarak peygamber böceği gibi kendini havaya atar. Yere düşünce sağ bacağı kırılır. Ruud Gullit bu olay üzerine soğuk su içer.Olay kapanır.

Football Quotes- 2

"I'm not disappointed - just disappointed." Kevin Keegan

Yenildikleri Aston Villa maçı sonrası "oyuncularınızın 2-0'dan maçı 3-2 vermesine kızmış olmalısınız" diye sorusuna başlayan gazeteciye verdiği cevap.

12 Mayıs 2009 Salı

Alfred Common

Alfred Common 1905 yılında Sunderland takımından Middlesbrough takımına rekor(!) ücretle yani x pound bonservis bedeli ile transfer oldu. Parasının bir bölü üçünü ev kirasına verdikten sonra geriye kalan paranın üçte ikisini karılı-kızlı ortamlarda harcayan Alfred Common'un cebinde kalan para, Zinedine Zidan'ın Juve'den Madrid'e giderken Madrid kulübünün kasasından çıkan paranın(45 milyon dolar)'ın beş yüz bine bölümüyle elde ediliyorsa, x nedir?

Cevap: 950 Pound

The Crowd gone wild


Rivayet o dur ki: 1901 yılında yılında F.A Cup final mücadelesini Crystal Palace Stadium'da izleyenlerin sayısı 114.825 imiş. Ecnebi tabiri ile Crowd gone wild desek yalan olmaz. Hani üstüne bir 50 bin kişilik süvariyi koysan al sana Malazgirt meydan muharebesi. Gibi.

Tabi bu rekor yıllar sonra on binlik bir artışla kırılacak kırılmasına da, sene 1901 diyorum.Bir kez daha düşün. Daha ortada hallice futbol topu bile yokken maça bu kadar adamın gelmesini aklım almadı

The largest 'domestic' attendance ever at the stadium was in the 1913 Cup final between Aston Villa and Sunderland, when 121,919 spectators squeezed into the stands. The previous world record had been the 1901 Cup Final, when 114,815 amassed to watch Tottenham Hotspur and Sheffield United draw 2-2

Mahalle Abileri (Won Straight)


Biliyorsunuz, bu ülkede bir takım üst üste şampiyon olmasın. Hemen hegomenya lafları dolaşır ortalıkta. Kimisi yüzbaşı olur, kimisi on başıyız daha der teselliyi gelecek seneye bırakır. Yakın zamanda da Fransız ligine damgasını vuran Olimpic Lyon takımını sezon sonunda tepede görmekten gına gelir bünyeye. Ya bu adamlar altı yaşından beri şampiyon oluyor arkadaşım adamlarının iddiaları, Hollanda liginde sanki her sene Ajax şampiyon oluyormuş gibi Hollanda'da bir Ajax'ı tanırım ben durumları -hakları vardır ya aslında- takımların genelde kazanma kültürüne bağlı reklamları sonucunda olduğunu tahmin etsek de esasında işin istatistik boyutunu biraz karıştırınca adını namını hiç tahmin edemeyeceğiz takımların yıllar boyunca liglerinde başta söylediğimiz gibi hegomenya kurduklarını görüyoruz. Kısa bir liste yaparsak ortada şöyle bir durum oluşuyor.

Skonto Riga(Litvanya) 14 şampiyonluk 1991-2004
Rosenborg (Norveç) 13 şampiyonluk 1992-2004
Bfc Dynamo(Doğu Almanya) 11 şampiyonluk 1979-88
Dinamo Tblisi (Gürcistan) 10 şampiyonluk 1990-1999
Al-Ahly(Mısır) 9 şampiyonluk
Celtic(İskoçya) 9 şampiyonluk 1966-1974
Dynamo Kiev 9 şampiyonluk 1993-2001
Rangers (İskoçya) 1989-1997

Barefoot World Cup


1950 Dünya kupası üzerinden uzunca bir süre geçmesine rağmen Fifa'nın uygulamaya koyduğu bazı kuralları lokal düzeyden globalleşme sürecine geçirmesinde faydalı oldu. İşbu, Hindistan futbol takımı oyuncuları kupa öncesinde oynanan ön elemelerde sahada çıplak ayakla oynamasına rağmen turnuva öncesi Fifa'nın aldığı kurallar gereği sahaya çıplak ayakla çıkma isteğinde direnince kupadan men edildi. Bugün Nike firmasının Endonezya ile birlikte en büyük futbol ayakkabısı üreticisi konumunda bulunan Hindistan'ın olaya ironi katma çabasını takdir ediyor ayrıyetten Dünya Kupası elemelerinde statü gereğince İngiltere, Irlanda,Iskoçya ve Galler'i aynı gruba koyup kavgada dahi oluşturulamayacak grubu oluşturan Fifa'ya burdan selam çakıyoruz.