"Maybe not goodbye, but farewell.*" Sir Bobby Robson
Fulham'dan ayrılıp Kanada yolunu tuttuğunda bu lafı edip üstüne "Soyunma odasındaki tebeşirlerden biri kırıldı" demişti Robson. Bu sefer tam altı kere kanseri yenip yedincisinde dayanamadı adadaki lakabı ile; "Koca oğlan".
Bobby Robson futbol tarihinin en ilginç orta saha/forvet oyuncusu değildi belki de. Zamanında oynadığı futbolun karşılaştırdığı coğrafyada ve güneyince ondan daha iyi oynayan, oynatanlar vardı. Birgün Fulham'dan ayrılıp West Bromwich yolunu tuttuğunda "Benim futbol oynama nedenim boyacılıktan daha fazla para kazanmaktır. Görüyorum ki kulübümün paraya ihtiyacı var..." deyip ardındaki "bayrak adam" ünvanını hiçe sayan bir kişiliği olsa da, yolu yine de Fulham'a düşünce "Tüm Craven Cottage'i boyayacak kadar Fulhamlıyım" diyebilecek kadar çapraz kişilikli bir futbol adamıydı.
60'lı yılların, bilhassa ada futbolunun o dönemki meşhur oyuncuların alkol takıntısı olduğu gibi Robson'un da tek takıntısı Brandy idi. Ancak bu takıntı onu daha çok meşhur edebilmesi içindi. Antreman sonrası bilerek bir kadeh Brandy içip foto-muhabirlerinin karşısına çıkmak onu o dönem yücelten bir alışkanlık olarak görülürdü.
Belki bu durum sizlere garip gelmiş olabilir. Ancak, soğuk savaş sonrası oluşan Televizyon medyası/ikon yaratma düşüncesinin bir elemanı idi Robson. Ne kadar aykırı olursa o kadar ünlü biri olacaktı Robson. Hatta rivayetlere göre antreman sahasına geldiği an Bentley marka arabasının kapılarını o antreman sahasında iken arabasına bayan hayranları girmesi için kitlemezdi denilir. Belki bu, psikolojisinin oluşturduğu "Çapraz kişilik" mefhumunun sebebidir, bilemeyiz.
1967 yılının sonlarında Direktör olarak gittiği Kanada'nın Vancouver Royals takımında forvet mevkisinde kimse olmadığı için kendisi oynamıştır. Futbol tarihinin kayıtlarında oyuncu/teknik direktör görevi alan belki de ilk isimdir bunu pek bilemiyoruz. Ancak ilerleyen yıl sonunda tekrardan İngiltereye dönmüş ve can-ı gönülden sevdiği Fulham'a bu sefer menajer olmuştur; Sadece iki aylık.
Fulham'dan kovulduğunda ömründe verdiği ve sadece ikisinde haklı olduğu kanseri yenme sözü ve bir daha Fulham'a gelmem sözünü ayrılırken vermiş ve ayrılırken sadece şunu söylemiştir;
"Maybe not goodbye, but farewell."
Barcelonaya gittiğinde portföyünde adadan çıkabilmiş, kişiliğini yırtmış bir Teknik direktör portföyü çizen Robson böyle bir adam olmasa da, takımının yenildiği Bilbao maçından sonra, takımın huzursuz olduğunu ve bunun kendisine etki ettiğini sorgulayan bir basın muhabirine "İskoçya'da bahar oldu şimdi, göller bölgesinde bir evim var. Olmazsa takımımı bu hafta orada kampa alabilirim" dediğinde nüktedanlıkla verdiği cevabı belki de gerçek oluyordu. Barcelona yönetimi Robson'un kanserini bahane göstererek onu İskoçya'ya yolluyordu.
Robson ise bu sefer "Maybe not goodbye, but farewell" demiyordu. Ancak "Sen aslında bunu hak etmiyorsun yani tercümanlığı" dediği Jose Mourinho'ya ertesi gün oyunculara taktik verirken görünce "Ben kiliseye gelmiş yaşlı kanser hastalarını motive edebilirisin, bu işte iyi olabilirsin demek istedim" demiştir.
Sonrası Newcastle yılları. "Newcastle adamı kanser eder" lafı ne kadar mecazi dursa da Robson için işlevseldi. Robson ada'nın kuzeyinde kansere tam üç kere yakalanmış ve yenmişti. Newcastle'dan ayrıldığında bu sefer kendisi bahane öne sürüyordu; kanserini.
Sir lakabını aldığı Kraliyet'de ona artık ilgi duymadığı için İrlandaya oradan Galler'e taşınan Robson bugün öldü. Üstelik "Maybe not goodbye, but farewell" diyerek. Güle güle koca adam.
*Belki güle güle değil, fakat elveda.
0 yorum:
Yorum Gönder